2016 yılının soğuk bir Ocak gününde Türkiye'den binlerce kilometre uzaktaki Urumçi’de sokakta gördüğüm bir tabela benim gözlerimi yaşartmıştı. “İstanbul Atatürk Süpermarketi” … Ölümünden 3 çeyrek asır geçmesine rağmen kendisinin yaşadığı topraklara çok uzaklarda bu Büyük Türk'ün ismi adeta bir heykel gibi bir süpermarketin tabelasında da olsa Türk olanlara Türk dostlarına cesaret ve ümit verirken düşmanlarına ise adeta bir gözdağı veriyordu.
On yıllardır Çinli düşmanların işgali altındaki bu Türk topraklarında dükkanına bu ismi veren adam ne hissediyordu? Anavatanı işgal altındaki bu adam Atatürk isminde ne buluyordu? Bunu hissetmeye çalışmak belki de Atatürk algımız üzerinde farklı bir bakış açısı geliştirmemize sebep olacaktır.
Bizler işgalin ne olduğunu, düşman tarafından aşağılamanın ne demek olduğunu bilmeyen bir nesliz. Ancak benden yaklaşık 100 yıl önce doğan Türkler böyle felaketleri iliklerine kadar yaşamışlardı. Düşmanın, yenilginin, işgalin, katliama uğramanın, kendine güvensizliğin, fakirliğin, açlığın… Ne mutlu ki Mustafa Kemal ve onun neslinden sonra yaşayan bizler onların yaşadığı acıların hiçbirini yaşamadık.
Sanıyorum ki mesleği, uzmanlık alanı doğrudan “güvenlik” olan Mustafa Kemal Atatürk, politikalarını ve devrimlerini dört bir taraftan düşmanlarca sarılan bu ülkede yaşayan Türk Milleti’nin tekrar bu acıtan günleri yaşamasını önlemek için geliştimiş olmalıdır.
(Kuzeyde Büyük Sovyet Rusyası, güneyde İngilizler ve Fransızlar ve diğer büyük ve küçük düşmanlar… İçeride ise bütün iş göcünü Arabistan çöllerinden Kafkasya dağlarına kadar mezarsız bırakmış bir ülke)
Yüzyıllarca bin felaket yaşamış, bütün cephelerde kaybetmiş ve kendine güvenini yitirmiş Türk Milleti’ne: “Türk milleti zekidir. Türk milleti çalışkandır. Ne mutlu Türküm diyene! Diyerek Milletini onulandıran Atatürk, sevgili milletinin kendine güvenini artması ve moralinin yükselmesi için bu güzel ve övücü sözleri gururla ve İnançla söyleyen bir Milli Lider idi.
Biz Türk milleti ise Atatürk'ü anlamaya çalışmak, bunun için çaba sarf etmek yerine onu bir Tanrı veya yarı Tanrı haline getirdik onun olağanüstü güçleri olduğunu diğer insanlardan daha üstün bir takım yeteneklere sahip olduğunu iddia ettik. Onun hayata baktığı gibi realist ve rasyonel olarak hayata ve Atatürk'e bakmadık.
Onu bizim için aslında önemli kılan şey değişmeyeceğini düşündüğümüz şeyleri değiştirmeye cesaret etmesi, çok çalışması, çok okuması, çok düşünmesi yeni fikirler üretip bunu uygulamasıydı.
Bugün Milletler Ailesi içinde saygıdeğer bir yerimiz var. Yüzyıldır ciddi toprak ve can kayıpları yaşamadan güvenlik içinde yaşıyoruz. Şimdi yapmamız gereken bizim en mühim milli değerlerimizden birisi olan Atatürk’ü akılcı, gerçekçi şekilde yeniden okumak ve anlamaktır. Kendisinden sonra dogma bırakmayan büyük Türk’ün eserlerinden yeni sentezler yapmak zorundayız. Atatürk’ü kendi görüşlerimizin ve kavgalarımızın aracı haline getirmeden birleşmek ve güçlenmek için önemli bir ortak değer haline gerirerek 85 milyon Türk Milleti zekamızla, çalışkanlığımızla ve birlikteliğimizle onun ruhunu şad etmeliyiz. Her yalanlanla kandırılabilen basit bireyler yerine aklı ve kalbi aydın ve uyanmış bireyler olmayı seçmeliyiz.
Her Türk kafasının içinde birer bilgelik masası kurmalıdır. Bizim bütün değerli geçmiş kişiliklerimizin, Sultanların da Peygamberlerin de dini şahısların da fikir adamlarımızın da filozoflarımızın da olduğu bir barış masası ve her Türk bu bilge seleflerimizin bilgeliklerini aklı ve vicdanı ile dinlemelidir. Atatürk’ün, Sultanların, Peygamberlerin, tarihe silinmez izler bırakan ve şimdi aramızda olmayan diğer kişiliklerin birbirlerine alternatif değil birbirinin tamamlayıcısı olduğu gerçeği ile birleşmeliyiz. Okumaktan, düşünmekten, üretmekten yorgun düşmeliyiz; sonuçsuz kavgalardan değil.
Yorucu ve kaybettiren “Karagöz Dövüşlerinden” vazgeçip “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller…” olarak Atatürk’ün gerçekleştirdiği “Hür ve Birleşik Ulus” idealini yaşamalı ve yaşatmalıyız. -Biraz içeriden ve biraz dışarıdan- Urumçi’de canı pahasına dükkanına ATATÜRK adını koyan adamın bakış açısı ile bakarsak o zihnimizdeki farklılığı, farkındalığı ve uyumu daha kolay yakalayacağımızı düşünüyorum.
Büyük Atatürk’ün ruhu şad olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!
Atatürkün fikirlerinden faydalanmak yerine Atatürkü maalesef bir tabu haline getirmişiz.
Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş, yüreğinize ve kaleminize sağlık.Istanbuldan selam ve sevgiler yolluyorum
Saygıdeğer Fikret Öztürk Bey, okuduğunuz ve fikrinizi belirttiğiniz için biz size çok teşekkür ederiz. Sizin de aklınıza, kalbinize sağlık. Allah var etsin.